Hayat sade ve basittir
Güzelliği de buradadır. Ancak hayatı da sorunları da zorlaştıran ve karmaşık hale getiren bizleriz. Çok basit konuları bile kafamızın içinde çevirip büyütebilir hatta kriz haline dönüştürürüz. Egomuz bu krizden beslenir. Çözülmesi gereken ne kadar sorun var ise kendini değerli hisseder. Basit bir hayat tercih etmeyiz. Bizim hayatımız en karmaşık olan olmalıdır. Yarattığımız bu karmaşada boğuluruz ama farkında olmayız. Her durumda doğaya bakarsanız ne kadar sade ve olması gerektiği gibidir. Yaşayan hiçbir hayvan veya bitki kendisini olduğundan farkı karmaşık hallere sokmaz. Ben çok önemliyim demez. Her canlının bir doğası ve görevi vardır. Gerekenleri yapar ve yaşar. Bizlerde doğadaki canlılar gibiyiz ve hayatı karmaşıklaştırdıkça yaşamayı unutur, sadeleştirdikçe yaşamaya başlarız.
Kim Ölür?
Sana kim ölür,
Senden başka.
Bana kim ölür,
Benden başka.
Gönül anlamak istemez,
Canan’ı, can sanar,
Gönül bazen göremez,
Canı, Canan sanar.
Kendini anlatıp yorma,
Belki gidersen sevilirsin.
Kendini sev, güzel yaşa,
Belki gelirse seversin.
Not:
Bazen karşınızdaki sizin içinizdeki sevgiyi, gerçekleri göremez. Zorlayamazsınız anlasın diye. Anlayamazsın bazen sende karşıdakini. Bu yüzden önce kendin ile ilgilenmeli ve kimseye kendini ispat edip anlatmaya çalışmamalısın. Görmemiş ise görememiştir. Sen anlamadıysan anlayamamışsındır. Zorladıkça yorulur ve yıpranırsın. Karşındakini de yorarsın. Belki de rahat bırakma zamanı gelmiştir. Belki ileride anlaşılır bazı şeyler, belki de hiç anlaşılmaz. Sen kendi değerini bilip, kendini anlamaya, kim olduğuna ve burada ne yapmaya çalıştığına odaklansan çok daha faydalı ve vakit kaybettirmeyen birşey yapmış olursun. Kendine bir yatırım yapmış olursun.
Ayrıca bu konu ile alakalı “Kendini sevmek” ve “Anlamak Anlaşılmak” yazılarımı okuyabilirsiniz.
Doğum sancısı
Doğum anı sancılıdır. Anne bebeğini doğururken çok acı çeker ve bebek doğduğu anda acıyı unutup çok mutlu bir ruh hali içine girer.
Kendini bulmak, kendin olmaya başlamak bir doğuma benzer. Seni tanımlayan egodan kurtulmak çok zordur. Çünkü sen onun sayesinde var olduğunu düşünürsün. Bir anne, bir baba, bir kariyer sahibi, iyi bir evlat olmak için geliştirdiğin ego senin kimliğindir. Onu nasıl bırakırsın? Çok emek vermişsindir. Para kazanamamaktan korkarsın, gelecekten korkarsın. Kaybedecek çok şeyi olanlar bundan daha çok korkar. Sen daha çok kazandıkça , ailen daha çok büyüdükçe korkuların artar. Sen daha çok egon olursun. Ego seni büsbütün sarmalar. Bu yüzden ondan öyle kolay kolay kurtulamazsın. Çoğu zaman seni ele geçiren bu yaratığın farkına bile varmazsın. Varsan bile bişey yapamaz, onunla barışıp yaşamaya çalışırsın. Hayatı erteler, isteklerini gömer, çok emek verdiğin kimliğini bozmamak , çok değer verdiklerini kaybetmemek için yoluna devam edersin. Aslında bilmezsin o sahip oldukların zaten senin değildir. Hiç senin olmamıştır. Sen sadece kendinin sahibisin. Kaybetme korkusu ile yaşayıp mutsuz , huzursuz olursun. Çok parası olup mutsuz olan ve onu kaybetmekten korkan çok insan vardır. Çocuklarınız size ait değildir. Onlar hayatın çocuklarıdır. Eşiniz size ait değildir. Sizin gibi hayatı deneyimleyen ve kendi egosu olan biridir.
Zengin olan ve hedeflerine ulaşan insanlar bir anda hayatın anlamına aramaya bu yüzden daha kolay başlarlar. Çocukları büyümüş, belli hedeflere ulaşmış ve geriye ne yapmam gerekir diye sorgulamaya başladıklarında, o zaman kendini arayış başlayabilir. Her şeyi bir anda bırakabilirler korkularını yenip. Bu gerçek bir doyuma ulaştıktan sonra olur.
Yaşanan bazı acılar, mutsuzluklar, kayıplar, yalnız kalmak da bu doğum anını hızlandırabilir. Bu acıların, mutsuzlukların en güzel tarafı budur. Kendini bulmaya ve içine dönmeye, ne istediğini aramaya başlarsın. Kötü olayları, bir fırsat, bir öğretmen olarak gördüğün zaman, herşeyi olduğu gibi kabul ettiğin zaman değişimde başlar. Her şey yaşanmıştır ve olması gerektiği gibidir. Bunu değiştiremezsin. Ama sen bundan birşey öğrenip değişebilirsin. İşte bu yüzden kaybedecek çok şeyi olan insanlara göre acılar yaşayan insanlar hayata daha farklı bakarlar. Çünkü yeniden doğarlar. Bu kötü olaylar bazı gerçekleri görebilmek için iyi bir fırsattır.
Bu süreç, tek başına atlatmanız gereken ama bittiğinde çok mutlu olabileceğiniz bir süreçtir. Süreç tamamlandığında yeni doğmuş çocuğu olan bir anne gibi sizde çok sevinir ve yeni doğmuş hayatınıza bakarsınız.
O çocuğun yeni bir serüveni başlamaktadır. O serüven birçok belirsizlik içerebilir. Ancak güzel olan, birçok potansiyel ile dolu olan o sınırsız seçenekleri olan o belirsiz hayattır. O hayatta, sabırsız olmaz, hislerinizi dinler ve gerçekten sevdiğiniz şeyleri yaparsınız. Bu eski hayatınızda olduğundan daha fazla mutluluk, bolluk ve bereket getirecektir. Çünkü her şeyi sevinç için, mutlu olmak için, kendiniz öyle istediği için yaptığınızda, o zamanda tüm güzellikleri kendinize çekersiniz. Hayatı gerçekten yaşamaya başlarsınız. Birgün o çocuğu tekrar bir kalıba sokmaya çalışacaklar, eğitmek isteyecekler, tavsiyeler verecekler. Ancak o çocuğun annesinin karnından doğan çocuğa göre farkı bu onun ikinci doğuşudur ve bu sefer kendini doğurmuştur. Çektiği acı ve ardından gelen mutluluk çok benzerdir. İlk hayatını kendisinin neye dönüştüğünü anlamadan yaşadığı için birşey yapamamıştır. Şimdi her şeyi bildiğinden eski hataları yapmaması ve aynı savaşa tekrar girmemesi gerekir.
Kendini Sevmek
Kimsenin seni koşulsuz sevmesini beklememen gerekir. Sen kendini koşulsuzca seversen o zaman başkalarını da koşulsuz sevebilirsin. Ancak başkasına bu anlayışı veremezsin. Bu konuda sadece örnek olabilirsin. Başkaları sende bu sevgiyi görüp içlerine dönerler ve kendilerini koşulsuz sevmeyi öğrenirlerse o zaman başkasını da gerçekten sevmeyi öğrenebilirler. Onlar bunu isteyerek yapmadıkça siz bunu onlara zorla veremezsiniz. Kendinizi ve başkasını koşulsuz seviyorsunuz diye bunu onlardan bekleyemezsiniz. Sadece olduğunuz gibi kendinizi severek ve güzel şekilde yaşamaktan başka yapabileceğiniz birşey yoktur. Herkes öğrenmek ve almak istediği bilgiyi alır. Zorla kimseden kendisini çok sevmesini ve sonra sizi sevmesini isteyemezsiniz.
Bir insan sadece kendini bencilce severse sevginin gerçekte ne demek olduğunu bilebilir. Sen kendini bu sevgiye layık bulmuyorsan başkasını nasıl gerçekten seversin ve başkasının da seni sevmesini nasıl bekleyebilirsin? Önce sen kendini çok sevip güzel yaşamalısın. Sevgi ne demek anlamak için işe kendinden başlamalısın. Sonra karşındaki de aynı şekilde kendini sevmeyi öğrenmiş ise bu iki kişi gerçekten birbirini sevebilir. Sen güzel yaşadığın, kurallara uyduğun ve başarılı göründüğün için seni seviyorsa veya tam olarak kendini sevmiyorsa, sevgi geçici ve koşullara bağlı olur.
Hiçbirimiz kendimizi tam olarak sevmeyi beceremiyoruz. Becerebilsek o zaman kendimizi mutsuz edecek hiçbir şeyi yapmaz, tamamen mutlu edecek şekilde yaşardık. Toplumsal baskılar, kurallar ve gelecek korkusu bunu yapmamıza engel oluyor ve kendimizi tam olarak sevmeye, dolayısı ile de karşımızdakileri sevebilmeye engel oluyor. Kendini sevebilmek için önce tamamen kendine odaklanmalı ve hislerine, isteklerine göre güzel bir hayat yaşamalısın. Önce kendine, hislerine değer vermeli ve isteklerine çok önem verip, onları yerine getirmelisin. Bunu yapamıyorsan kendine çok değer vermiyorsun ve çok sevmiyorsun demektir. Başkasını da gerçekten sevemezsin.
Kendini çok seven ama toplum kurallarına göre yaşamayan insanları toplum dışlar. Ancak onlar içlerinde önce kendilerine sonra başkalarına çok büyük sevgi beslerler. Onları görmezden gelir, kabul etmeyiz. Hatta onlar gibi olmaktan korkarız. Bizler toplum baskısı altında yaşamaya alışmış ve gerçek sevgiyi bu yüzden unutmuş varlıklarız. Bu yüzden sevgimiz yüzeysel ve koşullara bağlı. Dış güzellik, doğru davranışlar ve belli kurallara göre sevgi veriyor ve alıyoruz.
Lafa geldiğinde hepimiz “Ama ben kendimi seviyorum” deriz. Ancak şunu düşünün; siz hisleriniz doğrultusunda yaşayıp, hayatı sonuna kadar deneyimleyebiliyor musunuz? Ben kendimi hep çok sevdim ama bunları henüz tam yapamadım. Bu yüzden “kendimi seviyorum” sadece lafta kalan birşey oluyor. Bundan dolayı mutsuz oluyorum. Mutsuz bir insan nasıl karşısındakine tam sevgi verebilir? Kendisine sağlayamadığını başkasına nasıl sağlar? Ayrıca kendini gerçekleştiremeyen, hayatı istediği gibi yaşayamayan biri nasıl olurda toplumsal kuralların bulunduğu bu çarktan korkmadan kendini dışarıya atar. Bencil olup önce kendini düşünür. Kolay kolay yapamaz. İşte bu korku önce mutluluğumuza sonra kendimizi sevmemize engel olur. Bırakın sevmeyi , kendinizden nefret eder hale gelebilir, sonunda da hergün yaşayan bir ölü gibi dolaşırsınız. Çarktan çıkmak kolay değildir. Bunun için ya radikal kararlar almalı, ya da mevcut hayatınız devam ederken başka yollar aramalısınız. Aynı düzende devam ettiğiniz ve risk almadığınız sürece ne bu hayatı yaşayabilecek, ne kendinizi , ne de başkalarını tam olarak sevebileceksiniz. Kendisini sevmeyen kişi, önce kendisine zarar verir, sonra kendisini sevenlere, etrafına zarar verir, üzer. Çünkü kendisi mutlu değildir. Kendini seven ve hayatını istediği gibi yaşayan biri ise etrafına neşe, sevgi saçar. Hem kendi mutludur hem de herkesi mutlu eder.
Yardım ederken kötülük yapma!
Çoğu zaman kendimiz sorumlu hissedip sevdiklerimize, çevremizdekilere yardım ederiz. Hiç düşünmeyiz doğru mu yapıyoruz yanlış mı yapıyoruz. Yardımın neresi kötü veya yanlış olabilir ki?
Yardım etmek her durumda doğru birşey ise, bu insanlar bazen size neden kötü hisler beslemeye başlar ya da yardımınızın bir anlamı, kıymeti olmaz.
Bu neden böyledir? Öncelikle konuyu anlamak için en temel noktayı anlamamız gerekiyor. Kendi çocuklarımız dahil, tüm insanlar bir amaç ve kendi kişisel gelişimleri için buradalar. Yaşamaları gereken bir hayat ve öğrenmeleri gereken dersler, aşmaları gereken zorluklar var. Ruhları bunu biliyor ve bu zorluklara ihtiyaç duyuyor. Siz, birine, o istemeden yardım ettiğinizde ona aslında iyilik değil kötülük yapmış oluyorsunuz. Onun gelişimine, çekmesi gereken acılara, öğrenmesi gereken derslere engel olmuş oluyorsunuz. Belkide ruhu bu yüzden öfkeleniyor ve kin duyuyor size. İlk başta size teşekkür ediyor belki, ama sonra? Sonrasında bir kızgınlık, bir öfke, ve ya da sizden uzaklaşan birini buluyorsunuz karşınızda ve şaşırıyorsunuz. Yine ben bunu hak etmedim diyorsunuz kendi kendinize. Maalesef, bu kişi, anneniz, babanız, kardeşiniz de olsa, en yakın dostunuz da olsa, o istemeden yardım etmekle büyük hata yaptınız. Kıymeti bilinmediği gibi size karşı bir nefret, öfke bile görebilirsiniz. Anlam bile veremeyebilirsiniz olup bitene. Anlam veremediğiniz bu durum uzun yıllar devam edebilir ve sonuçta düzelmeyecek bir öfke ve kine dönüşebilir. Bu genelde aile bireylerinde, kardeşler arasında sık görülür. Büyük kardeş küçük kardeşe hep yardım etmek ister o istemeden. Seneler sonra bakar ki hiç hoş görülmediği, saygı duyulmadığı gibi aynı zamanda nefret ediliyor kendisinden.
Artık sebebi anladığınıza göre herkesin kendi gelişimi için seçim yapmasına izin vermemiz gerektiğini anlamışsınızdır. Buna çocuklarımız da dahil. Biz herşeyi önlerine hazır koyduğumuzda nasıl gelişemiyorlar ise, yetişkin insanlar da aynı şekildedir. Bırakın ruhun neyi öğrenmeye ihtiyacı var ise onu yaşasın ve öğrensin. Yaşamasına ve kendisi olmasına, kendi yardım talebini istemesine izin verin.
Yardım edebilecek kişilerin iyilik yapayım derken kötülük yapmamak için tekrar tekrar düşünmeleri, durumu anlattıklarım açısından gözlemlemeleri gerekir. Yardım etmek yerine o kişinin çabalamasına izin vermek, yardım zamanı ve talebi gelene kadar uzaktan gözlemlemeye devam etmek en iyi seçim olacaktır. Aslında seçimi biz yapmıyoruz farkındaysanız. Yardıma muhtaç olan kişiye çabalama, öğrenme ve yardım isteme seçim şansını bırakıyoruz. Karşınızdaki kişiler ile olan ilişkilerinizde her konuya bu mantık ile yaklaşıp onları ilgilendiren konularda seçimleri onlara bırakırsanız, seçimleri kötü bile olsa sonuç onlara iyi gelecektir. Bu seçimler onlar için gereklidir. Biz o kadar sahipleniyoruz ki bazen herşeyi, unutuyoruz her bireyin niye burada olduğunu. Bireyler, ki bunlara çocuklarımız da dahil, özgür iradelerini ortaya koymak ve sonuçlarını görmek ister. Bırakın herkes kendi seçimini yapsın ve o seçime saygı duyun. Hata veya kötü diye birşey olmadığını, o kişinin her verdiği karar sonucunda deneyim kazanacağını anladığınızda içiniz daha rahat olacak bu seçimleri serbest bırakmada.
Yardım isteyene yardım etmek bir başkadır. İnsan zor durumda kalınca yardım isteyebilir. Bu durumda çekinmeden yardım edin. Hem o kişiye çok fayda sağlamış olacaksınız hem de yaptığınız boşa gitmeyecek. O kişi çabalamış, alacağı her dersi almış ve çıkamadığı bir durumdan kurtulmak istediğinden sizden ona el uzatmanızı istemiş olabilir. Burada çabalamış olması çok önemli bunu ayrıca anlatacağım. Ders alsın almasın sonuçta yardım isteme kararı kendisinden gelmiştir ve sorumluluk artık kendisine aittir. İstenmeden yapılan yardım gibi değersiz olmaz ve değeri bilinir.
Gerektiğinde yardım istemeyi de billin. Yardım istemek kötü birşey değildir. Sizi muhtaç veya zavallı yapmaz. İstemek , talep etmek gerçekten içinizden geliyorsa yapın. Bunu sadece birine karşı yapmanız da gerekmez. Kendinize bile söyleyebilirsiniz. “Bu sorunun çözülmesini, bu soruya cevap bulmayı talep ediyorum.” diyebilirsiniz. Biliyorsunuz, insan ilk dünyaya geldiğinde de ağlayarak yardım ister. Karşılığında istediği olur ve özenle bakılarak büyütülür. Sizde zaman zaman bunu yapabilir ve etrafınızdan, evrenden, Allah’tan, içinizdeki varolan o muazzam güçten yardım isteyebilirsiniz. Yardım gönülden talep ediliyor ise karşılıksız kalmayacaktır. Öğrenmek istediğiniz soruların cevapları karşınıza çıkacak, uzanmayan yardım elleri size uzanacaktır. Ancak yardım anı geldiğinde sizde hazır olun ve yardımı alarak o yardımı en iyi şekilde değerlendirin, kıymetini bilin. Yardımı sunanı onurlandırın, içten bir teşekkür edin.
Yardım, yardım isteyene verilir. Talep etmek bu dünyadaki en güzel şeydir. Bir konuda yardıma ihtiyacınız var ise ve yeterince çabaladınız ama kendi kendinize çözemiyorsanız o zaman talep edin ve isteyin! Ancak unutmayın ki, hiç çabalamadan istenen yardım dürüst bir yardım isteme olmaz ve yardım isteyen kişiye de yardımı alsa bile fayda sağlamaz. Çünkü bu durumda yardımı alan kişi yine kıymet bilmez ve değerini anlamaz. Er geç yardım isteyecek duruma geri döner. Bu kişileri, yani çabalamadan yardım isteyenleri kolayca ne kadar uğraştığını sorgulayarak ve gözlemleyerek anlayabilirsiniz. Bu gibi durumlarda hemen yardım etmek yerine o kişiye önce çabalaması için yol gösterebilir bunun kıymetini ve onun için nasıl daha iyi olacağını anlatabilirsiniz. Bu durum bir soruyu nasıl çözeceğini hiç düşünmeden, çabalamadan yardım için öğretmene, annesine, babasına giden çocuğa benzer. Hemen yardım ederseniz yine kötülük yapmış olursunuz o çocuğa. Öğrenmesini engellersiniz. Öğretmen soruyu çözmek için ne gibi yöntemler denediğini sorar sormaz anlar öğrencinin bu konuda ne kadar çaba harcadığını. Sizde birkaç soru, uzaktan gözlem ile anlayabilirsiniz ne kadar çaba sarf edilmiş. Hala yapması gereken ama görmediği , yapmadığı şeyler farkederseniz bu konuda yol gösterebilirsiniz.
Çabalayamayan, çalışamayan, muhtaç kişilere yardım etmek tabiki iyi ve gerekli birşeydir. Onları da elinden birşey gelmediği için çabalıyor gibi değerlendirebilirsiniz. Burada daha çok çabalama gücü olanlardan bahsediyoruz. Muhtaç durumda olan insanlardan değil.
Özetle, yardımı gerçekten çabaladıktan sonra isteyin ve iyi değerlendirin. Yardım isteyene de yardımı talep etmiş ise, çabaladığını gördükten sonra verin! Birine yardım etmek, yardım gücünüz olsa bile basit birşey değil, çok büyük bir sorumluluktur. Düşünmeden, istenmeden yardım ederseniz, en sevdiklerinize bile kötülük yapmış, onların deneyim kazanmalarını , gelişimlerini engellemiş olursunuz. Üstüne birde kötü davranılan, değer görmeyen siz olabilirsiniz. Birine yardım etmek işte bu kadar karmaşık ve hassas bir konudur. Her zaman olaylara var oluş sebebimiz, Özgür irade ile kendini gerçekleştirip deneyim kazanma” olarak baktığınızda bu ve bunun gibi konuları daha rahat çözümleyebilirsiniz.
Yaşam Amacımız
Uzun yıllar yaşam amacımı aradım. Amacımın iyi ve mutlu bir yuva kurmak, iş hayatında başarılı olmak diye düşündüm hep. Başarılı oldum da sayılır. Kime göre onu da bilmiyorum. Başarılı olmak nedir? O konuda da tek bir doğru yok. Mutlu bir yuva kurdum ve başarılı işler yaptım sonuçta. İş hayatında her yöntemi denedim. Ancak hep içimde “Hayat bu olmamalı, çalışmak, eve gelmek, sabah tekrar işe gitmek.” Bir süre hayata iş ile odaklandım. Bir süre aile ile odaklandım hayata. Sonuçta şunu anladım. Başarı ve mutluluk hep bir şeylere bağlı ve o şeyler iyi gidiyorsa koşuluna bağlı oldu. Aslında hiçbirimiz başarısız değiliz. Hatta başarısızlık diye birşey yok. Sadece deneyim ve tecrübe kazanmak var. İşi kötü giden biri başarısız olmuyor tam tersi denemiş ve deneyim kazanmış oluyor. Evlenip boşanan biri, evlenmemiş birine göre çok daha şey yaşamış ve deneyim kazanmış oluyor. Hayatı yaşamak da bu değil mi? Sonuç olarak geldiğim noktada başarıyı aramayı bıraktım. Olaylara kötü veya iyi diye bakmak yerine deneyim olarak bakmayı seçtiğinizde bu hayattaki amacınızın yaşamak olduğunu anlıyorsunuz. Sıkılınca bir şeyden ve mutsuz hissedince, oradan alacağınız deneyimi almış olduğunuzu anlamalı ve başka deneyimlere yelken açmalısınız. Bırakmak, vazgeçmek ilk başta zor gelebilir. Hepimiz alışkanlıklarımız ile programlanmış , otomatik hareket eder şekilde yaşıyoruz. Bunu farkettiğiniz ve sıkıldığınız anda korkmadan farklı yollara gidebilmeyi öğrenmek bu işin en zor tarafı. Konfor alanı ve düşünce yapımız buna izin vermiyor. Ben bunu bırakırsam ne yaparım? Nasıl bir hayatım olur? gibi korkular hepimizde var maalesef. Korkmak bu açıdan yaşamaya engel.
Korku, çok güçlü bir düşünce tarzıdır ve aklınızdan çıkmaz. Bu yüzden neden korkuyorsan seni bulma şansını arttırmış olursun. Örneğin parasız kalmaktan korkarsan maaşlı bir iş ararsın ve belki geçinirsin ama hayatını feda etmiş ve çok zengin olmadan yaşarsın. Hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmelisin. Sen çok güçlü ve özelsin bunu unutma ve gerçekte kim olduğunu ne kadar sınırsız olabileceğini idrak etmeye çalış. Bunu yaparsan da hiçbir şeyden korkmaya değmeyeceğini anlarsın. Gönüllü yapabileceğin işlere ve yaşam tarzına odaklan. Gönüllü yapılan işler çok güçlüdür. Sabah büyük bir yaşam enerjisi ile uyanır, gece geç saatlere kadar çalışırsın. Gönüllü yaşarsan bu sayede mutlu olacak ve karşına daha çok imkan çıkmaya başlayacak. O zaman çok deneyim kazanacak ve mutlu olacaksın. İyi bir hayat yaşamak ancak bu şekilde mümkün olacak. Gönüllü yapabileceğin işleri nasıl mı bulursun? Yine hislere odaklanıp neyin mutlu ettiğine bakmalısın. Yol göstericimiz hep sevinç, mutluluk. Bunu aklından çıkarmazsan artık çok daha kolay karar veriyor olacaksın. Denemelere ufak konular ile başlayabilirsin. Bir anda gidip işini bırak ve kafana göre yaşa demiyorum. Ufak konular ile başla. Seni nelerin mutlu ettiğini keşfet. Mutlu ve gönüllü olduğun seçimler yapmaya başladıkça zaman içinde kapıların nasıl açıldığı seni şaşırtacak ve ustalaşacaksın bu yöntemi uygulamakta. O zaman büyük kararlar kapıda olduğunda çok tereddüt etmeyeceksin.
Hepimiz yaşam amacımızı arıyoruz. Sen kendini keşfetmek ve tekamül için buradasın. Bu kısa hayatta amacımız sadece mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak olmalı. Bu sayede gelişebiliriz ve ilerleyebiliriz. Aynı noktaya saplanmak ve seni mutlu etmeyen zorla yaptığın şeyler ile bu mümkün değil. Bu kadar basit aslında amacımız. Mutlu yaşamak ve deneyim kazanmak.
Anlamak ve anlaşılmak
Çok emek verdiğinizde ve anlaşılmadığımızda çok üzülüyoruz. Oysa insanların sizi anlamasını beklemek aslında hata. Çünkü çok emek ister anlamak. Bu yüzden ilişkileri yürütmek için her iki tarafta da büyük bir anlayış olması gerekir. Bazen bir taraf, anlamaya çalışmak zor olunca onun yerine baskı kurar, kendi kuralları ile yürütmek ister, kısacası ilişkiyi manipüle etmek ister. Beni anlasın, bana uysun der. Zor olanı değil hep kolay olanı seçme eğiliminde olduğumuzdan, anlaşılmak çok beklememen gereken birşey olmalı. Bu sayede çok da üzülmezsin çünkü kimse kimseyi gerçekten bilemez, anlayamaz. Karşındakini anlamak ise çok alçak gönüllü olmayı gerektirir. Çok emek verip belki yaklaşabilir ama tam anlayamazsın ve anlaşılmayı da beklememen gerekir.
Birgün biri seni iyi anlıyor sanarsan, büyük ihtimalle yaşadıkları , hayata bakış açısı sana benzediği içindir. Çok emek vererek anladığı için değil. Biri farklı da olsa seni anlıyor ya da anlamaya çalışıyor ise çok emek vermesi, çok vakit ayırıp anlamayı çok istiyor olması gerekir. Bunu nasıl anlarsın? Hissetmen lazım. Duygularında bunu hissedersin. Ya da işler kötü gittiğinde sana olan yaklaşımından. Seni anlamaya çalışan biri senin için çok emek verdiğinden kıymetini de anlamalısın. Genelde insanlar senin gerçek yüzünü , ruhunu değil, onla birlikte iken kendi hayatını ne kadar iyi hale getirdiği ile, yani kısacası kendisi ile ilgilenir. Siz kurallara uyarsanız ve denilenleri yaparsanız siz gittiğinizde tabi üzülürler. Uymazsanız zaten sizden giderler.
Durum böyle olunca, kendi hayatınızdan ödünler verip, anlaşılmak ve değer görmek için yaşamamanız gerekir. Aksi halde anlaşılmak için çabalar durur ama sadece ömrünüzü tüketirsiniz. Sonrada olmayınca çok üzülürsünüz. Alçakgönüllü iseniz de karşınızdakini anlamaya çalışmalı ve empati yapmalısınız.
Bu hayat mücadelesinde herkes bir amaç, kendini gerçekleştirmek ve ruhen aç olan kısımlarını doyurmak için uğraşıyor. Anlıyor olmanız ona hak verip onun gibi olmanızı da gerektirmez. Anlıyor olduğunuzu söylemeniz ve onun kendi mücadelesinde yanında durup desteklemeniz, ya da talep ederse yardımcı olmanız yeterlidir. Talep etmezse yanında durun yeter. Çünkü zorluklar ile kendisi mücadele edip , kendi gelişimi için bazı çözümleri ve yolları bulmalıdır. Talep etmeden yapılan yardımın zaten hiç kıymeti olmadığı gibi, karşındakinin gelişimini engelleyeceği içinde ona yapılan bir kötülüktür.
Sonuç olarak, çok değerli vaktimizi kötü harcamamak ve sonradan üzülmemek için anlaşılmaya çalışmak yerine hayatımızı en iyi ve anlamlı şekilde yaşamaya devam etmeliyiz. İlişkide olduğumuz insanları buna değer düşünüyorsak anlamak için çaba sarf etmeliyiz ve anlayamazsak bile bir zararı dokunmuyor ise yanında durarak destek olabiliriz. Zararı dokunuyorsa burada karar sizin. Bir karar vermeniz ve ne kadar zararı olduğunu ve bu kişiye değip değmeyeceğini yine duygularınız ile tartmanız gerekiyor. Burada da yine karşı tarafın sizi ne ölçüde anlamaya çalıştığına, anlamadığı zamanlarda bile yanınızda durup durmadığına, sizi destekleyip desteklemediğine bakıp, yeterince alçakgönüllü olup olmadığını anlayabilirsiniz. Böyle olunca çaba sarf edip herşeyin beraber üstesinden gelinebilir. Sonuçta o kişi buna değer ise ve o da sizin gibi emek veriyor ve alçakgönüllü ise onu kazanmış olursunuz.
Gördüğünüz gibi anlamak ve anlaşılmak çok zordur ve büyük çaba ister. Bu yüzden hiçbir zaman bu kadar zor bir çabayı karşıdakinden beklemeyin. Siz önce onu anlamaya çalışın. O bunu farkeder, karşılık verirse, o ilişki bir sonraki anlaşılamama durumuna kadar devam edebilir. Eğer birgün gerçekten anlaşılırsanız o zaman sevinirsiniz. Geçici olabileceğini yine de bilin. Mutluluğunuzu bunun üstüne kurmayın. Mutluluk bir insana, bir topluluğa ,bir olaya, yada nesneye bağlı olmaması gerektiği gibi birinin sizi anlamasına da bağlı olmamalıdır. Önce kendi başınıza mutlu olmayı öğrenmelisiniz.
Anlamaya çalışmak kendi karar verdiğiniz ve kendinize iyi gelecek, sizi mutlu edebilecek alçakgönüllü hareketlerden biridir.
Anlaşılmamanın üzüntüsü yaşamak yerine, alçak gönüllü olup anlamaya çalışmanın mutluluğunu yaşayın!
Ferhat Balaban






